Münevver Karabulut’un Babası Kimdir? Hafızamızın Sınavı, Adaletin Nabzı
Bu Soruyu Sormak Bile Bir Tutumdur
Bir blog yazısına böyle başlanır mı? Başlanır. Çünkü “Münevver Karabulut’un babası kimdir?” sorusu, sadece bir bilgi arayışı değildir; bu ülkenin adalet terazisi, medya kültürü ve toplumsal hafızası hakkında yüzümüze tutulan bir aynadır. Önce cevabı açıkça yazayım: Baba, Süreyya Karabulut. Bu kadar. Ama mesele bu kadarla biterse, dönüp durduğumuz bu kısır döngüden hiç çıkamayız. Peki neden hâlâ bu soruyu aratıyoruz, neden hâlâ aynı acının etrafında dolaşıyoruz? Çünkü bu isim, bir babanın değil; bir mücadelenin adı oldu. ([Habertürk][1])
Gerçeğin Kısa, Hafızanın Uzun Öyküsü
3 Mart 2009’da işlenen vahşi cinayet, Türkiye’nin vicdanında kapanmayacak bir yara açtı. Ardından gelen soruşturma, yargılama ve yıllara yayılan tartışmalar hafızamızda iz bıraktı. Olayın failinin yakalanması, yargılanması ve hüküm giymesi –evet, bütün bunlar oldu– ama bu süreç toplumsal adalet duygusunu tamamen onardı mı? Hayır. Çünkü mesele, bir dosyanın kapanması değil; adaletin gerçek ve görünür şekilde tesis edilmesiydi. ([Vikipedi][2])
“Baba Kimdir?”den “Baba Ne Anlatır?”a
Süreyya Karabulut, medyada sık sık “acılı baba” etiketiyle anıldı. Fakat bu etiket, onun kamuoyu karşısındaki rolünü eksik tarif ediyor. Karabulut, yalnızca bir kayıp yakını olmadı; ısrar, takip ve hak arama sembolüne dönüştü. İşine geri dönüp hayatını sürdürmeye çalışırken dahi, “çalışmak bize iyi geliyor” diyerek yarasını taşımanın bir yolunu anlattı; bu söz, travmanın içinden ayağa kalkma iradesinin ifadesiydi. Adaletin peşinde durmadan koşan, kamuoyunun ilgisi azaldığında bile dosyanın ucunu bırakmayan bir figür. ([Habertürk][1])
Tartışmanın Çekirdeği: Adalet, Şeffaflık ve Kamu Vicdanı
Failin 2011’de aldığı hapis cezası ve 2014’te cezaevindeki ölümü, “dosya kapandı” diyenler için bir finaldi. Ama toplumun bir kesimi için soru işaretleri bitmedi, babanın içindeki şüphe de dinmedi. Yıllar sonra mezarın açılması ve DNA ile kimlik doğrulaması yapılması, bu şüphenin kamusal bir meseleye dönüştüğünü gösterdi. Devlet, adli süreç ve toplumsal vicdan aynı cümlede buluştu; netice itibarıyla mezardaki naaşın faile ait olduğu doğrulandı. Peki her doğrulama, duygusal dünyamızdaki kuşkuyu tamamen siler mi? Her zaman değil. ([Türkiye Gazetesi][3])
Provokatif Sorular: Rahatsız Etmek İçin Değil, Uyandırmak İçin
“Bir cinayette ‘babanın kim olduğu’ bilgisi, neden bu kadar çok aratılır? Merak mı, yoksa sorumluluğu bir aile figürüne yükleyerek rahatlama arayışı mı?”
“Adaletin tecellisi sadece hukuki karar mıdır; yoksa toplumsal hafızanın ikna olması da sürecin parçası mıdır?”
“Medya, olayları aydınlatırken mi, yoksa travmayı yeniden üreterek mi konuşur?”
Bu sorular, tek bir kişinin ya da kurumun değil, hepimizin önüne bırakılmıştır.
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi: İki Karakter, Tek Gerçek
Hikâyeyi iki karakterle düşünelim:
Mert, çözüm odaklı ve stratejik. Dosyaları okur, tarihler çıkarır, “Şu karar verildi, şu tarihte bu oldu” diye noktayı koyar. Onun dünyasında adalet, mantıksal bir kronolojidir.
Elif, empatik ve ilişkisel. “Peki aileye ne oldu, toplum bu yarayla nasıl yaşıyor, medyanın dilinden kimler etkileniyor?” diye sorar. Onun dünyasında adalet, insanlara temas eden bir süreçtir.
Bu iki bakış birleşmeden, büyük resim tamamlanmaz. Evet, kararlar alındı, işlemler yapıldı; ama hikâyenin insan tarafı şeffaflık, tutarlılık ve saygı istiyor. Süreyya Karabulut’un yıllar sonra dahi dile getirdiği şüphe ve ısrar, tam da bu noktayı görünür kılıyor: Adalet yalnızca mahkeme salonlarında değil, insanların kalbinde de yer bulmalı. ([TGRT Haber][4])
Medyaya Dair Eleştirel Notlar
Bu ülkede bazı davalar, reytingin yüksek voltajlı kablolarına bağlanır. Başlıklar büyür, detaylar dramatize edilir. Bir dönem çok konuşulur, sonra sessizlik… Oysa travma, “trend” gibi iniş çıkış yaşamaz. Medya; mağdurun onurunu koruyan, failin mahkeme dışı “mitolojisini” beslemeyen ve kamuoyunu bilgilendiren bir dil kurmakla yükümlüdür. DNA doğrulaması gibi teknik adımların haberleştirilmesi bile, sansasyon değil açıklık üzerinden kurulmalıydı. ([Türkiye Gazetesi][3])
Sonuç: İsimden Fazlası—Bir Vicdan Meselesi
“Münevver Karabulut’un babası kimdir?” sorusunun cevabı bellidir: Süreyya Karabulut. Fakat bu isim, bizlere bir başka şey daha söyler: Israrın, takipte kalmanın ve kamu vicdanını diri tutmanın adı. Failin kimliği, cezanın tarihi, mezarın açılması… Hepsi kayda geçti. Ama hafızanın huzuru, ancak adaletin görünür, anlaşılır ve insana saygılı biçimde işletilmesiyle mümkün. Bugün hâlâ bu soruyu aratıyorsak, belki de unutmamak, unutturmamak içindir.
Peki sizce?
Adaletin ikna gücü, belgeyle mi gelir, yoksa şeffaflıkla mı?
Bir babanın ısrarı, topluma ne söyler?
Yorumlarda konuşalım; çünkü bu mesele, yalnızca bir ailenin değil, hepimizin vicdan sınavıdır. ([Diken – Yaramazlara biraz batar!][5])
[1]: https://www.haberturk.com/sureyya-karabulut-is-hayati-psikolojimizi-duzeltti-3591167?utm_source=chatgpt.com “Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut: İş hayatı psikolojimizi …”
[2]: https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BCnevver_Karabulut_cinayeti?utm_source=chatgpt.com “Münevver Karabulut cinayeti – Vikipedi”
[3]: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/haberler/cem-garipoglu-2014-yilinda-oldu-1067144?utm_source=chatgpt.com “Cem Garipoğlu 2014 yılında öldü – Türkiye Gazetesi”
[4]: https://www.tgrthaber.com/yasam/munevver-karabulutun-acili-babasi-konustu-2822208?utm_source=chatgpt.com “Münevver Karabulut’un acılı babası konuştu: Cem Garipoğlu’nun öldüğüne …”
[5]: https://www.diken.com.tr/munevver-karabulutun-babasi-simdilik-ikna-olduk/?utm_source=chatgpt.com “Münevver Karabulut’un babası: Şimdilik ikna olduk – Diken”